İnsana Yolculuk

İnsana Yolculuk
www.norradyo.com

7 Ocak 2011 Cuma

PARİS’TEN BURAM BURAM ANADOLU KOKAN BİR MERHABA


Yazmalıyım biliyorum...
dökmeliyim içimi...anlarsınız biliyorum...
anlamasanız da tümünü, hissedersiniz ; tanırım sizleri...
Önce bir merhaba demeliyim; özlem, acı , keder yüklü...
Sonra sevgili Baskın Hoca’ma başsağlığı dilemeliyim, borç hanemde asılı 
kalan... Hem çok yeni kaybettiği sevgili ablası , hem de Koca Yürekli 
Ahpar'im Hrant için...
Tıkandım işte yine... Ne zaman Hrant denir, nerede Hrant var sözcüklerim 
terk eder oldu beni...
Yazamamam bundan dostlar, Koca Hrant'la birlikte sözcüklerim de terk etti 
beni... gözyaşlarım en sık ziyaretime gelen misafirim oldular...
Bana yolladığınız ilk yazıyı ağlayarak okudum...
Pusiciligi anlatıyorsunuz... 
Sevgili, rahmetli dayılarımda onlardan 
birileriydiler...
Pusici Yako (Yakup-Keko Yako derlerdi) ve Ohannes dayılarım... Ama onlar 
yazınızda belirttiğiniz gibi 1946'larda da terk etmediler çok sevdikleri 
Diyarbakır’ı... Ohannes dayım 1975'lerden sonra geldi İstanbul’a, 
1980'lerden sonra da Keko Yako ... Gönülsüz, isteksiz, seçeneksiz bir göçtü 
bu...
Ama; anneannem ve dedem gelmediler, bırakmadılar Diyarbakır’larını, 
kucelerini terk edemediler, havslerini belki de...
Emo yayam (ninem) orada öldü 
ve gömüldü. Yıllar sonra mezarlığın bir bölümünün yol yapımında 
kaybolacağını bildirdiler bize, ‘gelin mezarlarınıza sahip çıkın’ 
dediler...
 Gidemedim...
Ayıplayın beni ! korktum... 
Doğduğum kentten bir buçuk yaşımda ayrılmıştım, on yaşımda bir yaz, sadece bir ay görmüştüm ilk ve son kez... 
Çocuk hafızama kazınan üç görüntü vardı... Birincisi ; bir gün kapıda 
gürültüler duydum ve kapıya yöneldim. Zohre yengem'in "dur gitme ! 
çocuklar kapıyı taşlıyor, birazdan giderler " deyişi.
Bir gâvur(!) evi taşlamak sıradan oyunlarındanmış çocukların...öğrendim...biliyor musunuz ki öfkelenmedim, öfkelenmemiştim, sadece içim acımıştı, Neden? diye sormuştum çocuk aklımla,neden? Farkımız neydi ki taşlanmayı hak ediyorduk...
Hafızamdaki diğer iki acı görüntü varsın bana kalsın be dostlar... bu en iyisiydi 
bunu bilin yeter...
İşte bu korkaklığımla gidemedim, gelemedim Diyarbakır’ımıza, Yayam'a gelemedim...(ağliyorum)
O'nun ölümünden sonra Temo dedem (Hacadur) İstanbul’a Oğlu Ohannesin 
yanına göçmek zorunda kaldı... Siyah şalvarını asla çıkarmadı...Hep gururluydu... O "Yaşar Yaşamaz"dan da beter bir kadere sahipti , kayıtlara göre böyle biri hiç yaşamadı...Uzun hikaye...arzu ederseniz bir gün anlatırım...
Bu nedenle üvey dayım Pusici Yakup kayıtlarda dedem görünür... Karışık hikâye...
Lafı çok uzattım bilirim... ama konuşmak ister yüreğim, onlar sustu hep, ben de susarsam kim kalır anlatacak be güzel insanlar... Kim? Bu nasıl ağır bir yüktür omuzlarımızda taşıdığımız bir bilseniz... Ne acı bir mirastır devraldığımız...
Oysa ki niyetim size Pusici Yako'yu anlatmaktı.
İstanbul’a zorunlu göçten sonra bile koza alıp satmaya devam etti, bu O'nun 
Diyarbakır’ına gitmesi için bir sebepti anlamıyorduk o zamanlar, anlayamıyorduk, ‘gitme ne işin var orada’ diyorduk... çok sonra anlayacaktık neden gittiğini... Koza bitince, otlu peynir satmaya başlamıştı, teneke teneke Diyarbakır’ın otlu peynirini İstanbul’a getirir, eskiden göçmüş Diyarbakırlı hemşerilerine, çoğu zaman zararına satardı. 
Ticaret yapmak değildi amacı, özlediği Diyarbakır’ına gitmek için bahaneydi otlu peynir satışları... 
Bunu da bir minibüsün aynasının kafasına çarptığı anda  ölmesiyle  -kaybından sonra- 
anladık...
HEP GEÇ KALIYORUZ DEĞİL Mİ DOSTLAR?
Neden hep geç kalıyoruz?
O sadece doğup büyüdüğü toprakları özlüyordu ve orayı görmek, koklamak, 
yaşamak için fırsatlar yaratıyordu kendine hepsi bu...
Ne basit değil mi? 
Oysa ne karmaşık hale getirdik biz her şeyi...
Çevremdeki büyüklerin acılarını gördükçe, Sason'da doğup önce Diyarbakır’a 
sonra İstanbul’a daha sonra Paris'e göçmek zorunda kalan babamın, bugün 
yetmiş beş yaşında olan babamın hala "ah! Sason dağlarım " diye ağlayışını 
gördükçe...
İnsanlar doğdukları yerde ölmek hakkına da sahip olmalıdir derim  ...
Sizler ne dersiniz dostlar?
Buraya kadar sabırla okuduysanız beni, tanımasam da seni , her kimsen 
dostumsun, dostuz...
Önce insanız...İnsanız ve dünyalıyız... tek kimliğimiz bu canlar! alt
kimlik, üst kimlik hepsi bundan ibaret... kalın sağlıcakla...
Anjel...
Paris
6-4-2007
23:00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder