İnsana Yolculuk

İnsana Yolculuk
www.norradyo.com

19 Haziran 2014 Perşembe

"Ölüler, katilleri cezalandırılmadan huzur bulmazlar. Bu intikam isteği kuşaklar boyu sürebilir."

16 Mayıs tarihi doğduğum gündür.
Bu yılın 13 Mayıs'ı ölümlerin, hem de insanoğlunun doymak bilmeyen vahşi egosunun açlığını bile gidermeyen kurbanların katledildikleri gün olarak, asırlık acıların ağırlığı altında ezilen yüreğime, yeni acıların eklendiği gün olarak kaydoldu kişisel tarihime…

Doğum günümde kendime verebileceğim  en güzel hediye başka şehirde yaşamayı seçen canımdan can oğlumu görmeye gitmekti ve çıktım yola 16 Mayıs günü. 
Akşamına varmadan kavuştum oğluma.

Yanımda birkaç aydır benimle kalan, Erasmus öğrencisi olarak Paris'e gelen Başağım da vardı.
Karşıladı bizi oğlum.
Birlikte ancak bir yemek yiyecek kadar vaktimiz oldu.
Meşguldü. Bir saniye durmadan koşturuyordu.
O bir aktivistti…
Liderleriydi sanki.
Ana kimliğim endişelendi oğul için.
Sonra kendi kendime dedim ki: " Senden can alıp doğan, 9 yaşından sonra sadece seninle büyüyen birinin nasıl olmasını bekliyordun ki?"
Ve susturmaya çalıştım anaç endişelerimi…
Arkadaşlarıyla tanıştım. Saatlerce sohbet etme imkanı buldum.
Sohbetler sırasında Liz'le de tanıştım.
Koyulaştıkca sohbetin rengi cumartesi günü yapılacak bir konferansa katılacağını söyledi.
Konferans sözcüğünü duyan ben durur muyum?
Nedir konferansın konusu? diye sordum.
Söylemekten çekindiğini hissettim.
Alaya alınacağını sanan bir çekingenlikle : "Paranormal de l'Antiquité" dedi.
"Bayıldığım, ilgilendiğim bir konudur. Seninle gelmeyi çok isterim." dediğimde rahatladı, sevindi.
Yeryüzünün tabu konularındandı bu. 
Anlıyordum Liz'i.
Randevulaştık ertesi gün için.
Buluştuk.
Konferansın yapılacağı yer, eski Roma kalıntılarının bulunduğu alanda inşa edilmiş bir toplantı salonuydu. Toplantıdan sonra gezeceğimiz Roma kültürünün sergilendiği müze de aynı binanın içindeydi.
Salona girdiğimde katılımcıların çokluğu şaşırttı béni.
Ruhlarla ilgilenen ne çok insan varmış dedim kendime.
Oturma sandalyelerinin sağ yanlarında not tutulabilmesi için eklenmiş tahtadan eklentiler vardı.
Bu durum daha bir ciddiyet katıyordu ortama.
Herkes not alıyordu.
Sunum Fransızcaydı ve ben Türkçe'ye çevirerek notlarımı alırken, bir yandan da tabletime görüntülü kaydetmeye başladım anlatılanları.
Ciddi, profösyonel bir sunumdu.
Kurulan ekranda görüntülerle güçlendirilen sunumda ben en çok şu cümlelere kilitlenip kaldım: "Ölüler, katilleri cezalandırılmadan huzur bulmazlar. Bu intikam isteği kuşaklar boyu sürebilir."

Antikiteden beri süren, ruhların intikam arayışlarına dair tarihte not düşülmüş örnekler verilerek anlatılıyordu konu.
Günümüz teknolojisiyle seslerinin kaydedilmesi, görüntülenmeleri mümkün deniyor ve kayıtlar salonda bulunanlarla paylaşılıyordu.

16 Mayıs cuma günü yola çıktığımda zihnimde Soma'da eşlerini, oğullarını yitiren anaların sesleri, Gomidas Vartabet'in notalarındaki ezgiler gibi yürek yakan çığlığıydı kulaklarımda…
Babalarının gittiğinin ne demek olduğunu, bu gitmelerin bir daha babalarını görememek olduğunu henüz bilemeyecek masumiyetteki çocuk yüreklerinin izdüşümü olan gözlerindeki bakıştı gözlerimin hafızasında kalan…

Gomidas'ın notaları, anaların çığlığı, çocukların gözleri ve "Ölüler, katilleri cezalandırılmadan huzur bulmazlar. Bu intikam isteği kuşaklar boyu sürebilir." diyen ses…

Bundan mıydı acıların asırlardır aralıksız sürmesi?
Bu muydu insanoğlunun düştüğü kötülük bataklığından çıkamayışının nedeni?
Ruhlar adalet bekliyordu öyle mi?

Göremesek de buradaydılar ve asırlardır bekledikleri tek şey, tüm yeryüzünü özgürleştirecek tek şey ADALETti öyle mi?
Peki neden bu kadar zordu ADALET'i uygulamak?
Neden?
Bu sorunun cevabını tek başıma bulabilir miyim bilemiyorum.
Bildiğim tek şey; ADALET'in sadece şu  üç boyutlu dünyamızda yaşayanların değil, henüz bilmediğimiz diğer boyutlarda yaşayanların da özgürlüğe ve huzura kavuşmalarının tek anahtarıydı…

Gerçek iyileştiricidir… Şifadır…
Asırlardır acı çeken ruhlar ve bugün bedende nefes alan bizler , gerçeğin aydınlatacağı yollarda ADALET'in işlevselleşmesiyle varabileceğiz, özlediğimiz barış hayaline…

Mezarsız, gömülmeyi bekleyen ne çok ölüsü var yeryüzünün…
Gerçeğin rehberliğinde işleyecek ADALET'i uygulamak tek çıkış yolumuz…

Her gün yeni yeni mezarsız ölülerle dolarken yeryüzü başarabilecek miyiz?
Bilmiyorum bunu…
Ama; başarmak zorunda olduğumuzu, işte bunu biliyorum.
İkinci bir seçeneğimiz yok!



Anjel Dikme
Alfortville
28-5-2014
06:31





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder