İnsana Yolculuk

İnsana Yolculuk
www.norradyo.com

24 Şubat 2010 Çarşamba

İKİ KİŞİLİK AŞK...


Her şey bir şiirle başladı.
12 Şubat 2010'da gerçekleştirdiğim ‘AŞK’ konulu programımda, Ersin Salman'ın yazdığı bir şiiri okuduktan sonra dinleyicilerimden gelen güzel tepkilerin verdiği cesaretle, şiirin daha fazla sayıda canlara ulaşması için facebook'daki sayfamda paylaştım.
Önce bu şiiri sizlere de aktarmalıyım yazımın devamını getirebilmem için,
İşte şiir: İÇİMDEKİ POLİSİ TERHİS EDİYORUM SEVGİLİM!

Ben hep aynı kadını sevdim
Adını çok sık değiştiriyordu
Durmadan kendimi
sevdim
Ben hep aynı bayrağa
selam verdim
Renklerini kendim seçtim
ヨzlemlerime selam verdim
Ben hep
bir dine inandım
Kitaplardan peygamberlerden ürktüm
İnsana inandım
Ben hep aynı polisten korktum
İçimdeki polisten.

Yazılarını ilgiyle izlediğim ender birkaç insandan biri olan Türkiye’nin sorunlarına çok farklı bir pencereden bakarak, bana "Aaa! böyle de olabilirmiş " dedirten ve özellikle yorumları ile insanları sıradanlaşmış düşünceler kalıbının dışında bir şeyler düşünmeye çağıran dost Kenan Fani Doğan’ın bu şiire cevaben yazdığı şiir’le sürdü...
İÇİMDEKİ ÇOCUĞU HİÇ ÖLDÜRMEDİM

Hep bir kadını sevdim
Otuz ikinci yılında aynı kadın değil
Ama adını hiç değişmedi.
Ne ayakkabı değiştirir gibi kadın değiştim
Ne de ayakkabılarım eskidi dedim
Sevgilim ayakkabım değil.

Kendimi sakındığım da oldu
Sevdiğim de
Kendimden çok sevdiğim ise
Hala aynı kadın.

Mazlumların sembolü olmasaydı
Bayrağı tınmazdım
Sevgide renk seçilmez
Hiç forma giymedim.

Dinlere inandım
İnsanlara kandım
Hatta kokladım
Kitaplardan korkmadım
Peygamberleri andım, anladım
Bazen de aldandım.

Silah altına almadım ki terhis edeyim
Benliğimi gözleyen polisim yoktu
İçimdeki çocuğu hiç öldürmedim.

Sevgiye on numara desek de
Ersin ikmale kaldı
Yazmaktan buydu maksadım.

Kenan Fani Doğan

Bu şiirden sonra 14-SUBAT-2010'da kendi defterime karaladığım satırlarla gelişti:

Değerli dost Kenan Fani Doğan; sayfama alıntıladığım şiire
cevaben yazdığınız şiiri bitirdiğimde göz pınarlarım ıslanmıştı.

Şairin dediği gibi "AŞK İKİ KİŞİLİKTİR"
12 ŞUBAT 2010 cuma günü yaptığım AŞK konulu programda
en son okuduğum mektup Hrant'ın Rakel'e yazdığı sevgililer günü mektubuydu.
Son sözcükleri boğazım düğümlenerek, zorlukla okuyabildim...
Şarkıyı girdiğim de ağlıyordum...
Değerli dinleyicilerimin içinden kaçının bu gözyaşımın gerçek nedenini anlayabildiğini bilemiyorum.
Bense biliyordum; ağladığım ne Hrant'tı ne Rakel.
Hrant'ı vurarak, çok az gerçeklesen; bana göre gerçek bir mucize olan " İki Kişilik Aşk" ı vurmuşlardı.
Sevgiydi katledilen, bir mucizeydi...

Demişim...

Aşk, iki kişilik bir şey bu çok doğru.
İki kişiyle birlikte beslenmesi gereken, iki kişiyle birlikte sürdürülebilen bir şey.
İki tarafın da buna gönüllü olması gerek, yoksa mümkünü yok bir tarafla sürdürülebilen
Bir şey değil ne yazık ki.

Ve yıllar öncesinde kalmış bir anımla noktası konmuştu bu hikâyemizin.


Yıllar önceydi 1999 yılı Radyo Kent'te bir programda canlı yayındayız,
telefonlar bağlanıyor, önce bir hanım dinleyiciydi telefonun ucundaki.
Konuşmaya başladı beylere sitemkar, iste "sevmeyi bilmiyorlar, ihanet ediyorlar". Bildiğiniz argümanlarla,
genelleyerek bütün beyleri bir torbaya doldurup, torbanın ağzını da bağladı.
Erkekler şöyle erkekler böyle diyerek.


Ardından haliyle bir bey bağlandı. O da aynı şeyleri hanımlar için söyledi.
Çok farklı şeyler değildi.
O da bir torbaya kadınları doldurdu ve ağzını bağlayıp koydu bir kenara. "Sevmeyi bilmiyorlar, ihanet ediyorlar, işte şunu yapıyorlar bunu yapıyorlar" diyerek.

Sonra sözü ben aldım ve bakın, ben biliyorum ki dedim, bir yerlerde iyi kadınlar var, sevmeyi bilen kadınlar, sevmekten korkmayan kadınlar, sevginin kendisi olmuş kadınlar var.

Başka yerlerde de aynen bu tanıma uyan erkekler var.
Sevmeyi bilen, sevmekten korkmayan ve sevdiğini söylemekten özellikle korkmayan erkekler var.
İyi erkekler de var.

Zor olan Şu dedim; o iki iyinin, kadın ve erkeğin birbirini bulması çok zor olan şey...
Mucize burada bana göre...
Yanılıyorsam söyleyin...
Çevremizde elbette böyle çiftler var ama çok az ...
Bence Rakel ve Hrant'ın aşkı da böyle bir mucizeydi...
Çift kişilik bir asktı bu.
Hrant'i vurarak bu aşkı da vurdular.

Paris'te gecen hafta röportaj yaptığım, otuz iki yıldır ilk günkü gibi süren "İki kişilik Aşk”ın kahramanlarından Elian söyle demişti; "Bazıları ‘Aşk yok diyorlar’ bense aşkın olduğunu biliyorum".

Bitenler, hep tek kişilik aşklardı...
Tek tarafın ite kaka götürmeye çalıştığı aşklardı son bulanlar...

İki kişilik Asklar ise, çiftlerden biri boyut değiştirse bile diğeri yaşadığı sürece devam ediyordu... Bitmiyordu...
"Sevginin Sonsuz Dansı" gibi;
Aşk’ın Sonsuz Dansı’na dönüşüyordu...


Anjel Dikme
24-2-2010
17:57
Paris

5 yorum:

  1. Sevgili Anjel hn.

    Yazınızın tamamını çok beğendim ancak benim altına imza atacak kadar inandığım;

    Quote
    Bitenler, hep tek kisilik asklardi...
    Tek tarafin ite kaka goturmeye calistigi asklardi son bulanlar...

    Iki kisilik Asklar ise, ciftlerden biri boyut degistirse bile digeri yasadigi surece devam ediyordu...Bitmiyordu...
    "Sevginin Sonsuz Dansi" gibi; Ask'in Sonsuz Dansi'na donusuyordu...

    Unquote

    bölümüydü....

    Ellerinize, beyninize, kalbinize ve kaleminize sağlık....
    Selamlar,
    Hosrof

    YanıtlaSil
  2. Hosrof bey merhaba...
    Guzel sozleriniz icin cok tesekkur ederim...
    Tikandim, ne yazacagimi bilemedim bir an...:)))
    Olurum boyle bazen...
    Dusunduklerinizi benimle paylasmanizin, yazar kimligim icin itici bir guc olusturdugunu bilin
    ve hic unutmayin lutfen; su yazdiginiz birkac satir bu baglamda benim icin cok degerlidir...

    Sevgi ve huzur hep yoldasiniz olsun...
    Anjel Dikme

    YanıtlaSil
  3. BİZİM MAHALLENİN ÇOCUKLARINA..

    Gençlik günlerimizden bir gün bizden oldukça yaşlı (ismini yazmam uygun düşmez) bir Hacı Amca ile birlikte Cebaxçor'un İnalu mıntıkasına gitmemiz gerekti. Gideceğimiz yer uzak olduğu için haliyle bir taksiye binmiş gidiyoruz. Arbada şoförle birlikte üç genciz. Mevsim yaz ve oldukça sıcak bir gün. Yolda giderken Hacı Amca sıcaktan şikayet ederek; "Bizim evin önünden geçin, sıcakta külahım rahatsız ediyor, hiç değilse şapkamı alayım" dedi. Yolu değiştirdik ve Hacı Amca'nın evinin önüne geldik. Hanımı evin önünde gölgede oturuyor. Araba durunca haliyle bize baktı.

    Hacı Amca arabanın ön camından başını uzatarak kendisinden beklemediğimiz bir edayla;

    - Sevgilim şapkamı getir!

    Hanım Teyze oldukça utandığını belirtir şekilde elini ağzına götürdü. Hiç bir şey demeden içeri girdi. Bizler arabada kıs kıs gülüyoruz tabi.

    Hacı oturduğu ön taraftan arkaya doğru dönerek;

    - Hanım utandı vallahi, siz de kıs kıs gülüyorsunuz. Ulan siz de evde hanımlarınıza sevgilim diyormusunuz söyleyin bakalım?

    Hiç birimizde cevap yok.

    Derken Hanım Teyze elinde Hacı Amca'nın şapkasıyla kapıda göründü, arabaya yaklaşarak şapkayı Hacı Amca'ya verdi. Mahçup olduğu her halinden belli.

    Hacı tekrardan;

    - Utandınmı sevgilim?

    Teyzemiz hicapla karışık bir alınmışlıkla cevap verdi;

    - Hacı sen ne yapıyorsun, baksana çocuklar gülüyor!

    Hacı;

    - Gülsünler sevgilim, bunlar bizim mahallenin çocukları..

    Artık teyzeye rağmen kahkahalarımızı tutamıyoruz.

    Şiiri yazdığım gün sevgililer günüydü. Geceyarısından sonra günün ilk saatleriydi. Sevgi şiirleri yazmasını beceremem, vefakar ve sevgili eşimi düşünerek yazdım. Ne diyeyim insan sevdiğini düşününce ilham geliyormuş, (şayet denirse) şiir de oluyormuş. Nelere kadirsin aşk !

    Yazdıktan sonra uyudum. Uyandığımda ilk işim yazdıklarımı eşime göstermek oldu. Neler olacağını kestirmeme rağmen olur ya belki bir övgü alırım beklentisi içindeyim.

    Eşim tepki verdi

    - Bu şiiri facebooka yazdın?

    - Evet, ne olurki?

    - Bir sürü genç, hatta çocuklar okuyacak?

    - Okusunlar.

    - Ne demek okusunlar, milleti güldürmekmi istiyorsun?

    - Gülsünler hanım, bunlar bizim mahallenin çocukları..

    Daha sözümü tamamlamamıştımki daha önce kendisine anlattığım Hacı Amca'nın esprisini anımsadığından olacak yüzündeki kızgın ifade birden tebessüme dönüştü . Boynuma sarıldı, oldukça duygulanmıştı.

    Afili delikanlılar, hanım kızlar, sözüm sizlere

    Sizler hiçbir zaman yaşlanıp yaşılılığı yaşamadınız. Bizler gençliği yaşadık, sizlerin bugünkü dönemlerinizden yaşayarak geçtik. Biz yaşadıklarımızı biliriz ama sizler yaşamadıklarınızı ancak anlatıldığı kadarıyla kestirebilirsiniz.

    Sevginizde açık, pek ve sadık durun. Bu oyun değil, iki kişilik kutsal ahittir, bir ayağı çökerse tılsım bozulur.

    Güldüğünüzü görür gibiyim.

    Gülün, bizim mahallenin çocukları..

    Kenan Fani Doğan

    YanıtlaSil
  4. Yitik öyküdür
    Tarihten iki ayrı Coğrafyaya damlayan
    Iki ayrı yürekte durmadan kanayan
    Seyduna'yla Şahrud .. Yüreklerin akarken bıraktığı izi ..
    Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
    Yoktu.
    Iki iklim farkıydılar ..
    Ne zaman göz göze değseler ..
    Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
    Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı ..
    Üçüncü bir kente düşmüş Suretleri

    Şahrud gökyüzü geliniydi.
    Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
    Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni.

    Seyduna yeryüzü cehennemi.
    Ölüm, Çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
    Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.

    Iki iklim ayrıldılar.
    "Ya Şahrud! "Dedi Seyduna" Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
    Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
    Su gibi git. "

    Şahrud'un yüzüne keder mayın gibi durdu.
    Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
    Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak, Yüzlerine oturdu.

    Rivayet odur ki,
    Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta,
    Seyduna, Şahrud'un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta.

    YanıtlaSil
  5. Tesekkur ederim sevgili Engin...
    Rakel&Hrant
    Tamara&Kevork
    Sahrud&Seyduna

    YanıtlaSil