O, hepimizin tanıdığı bir politikacı...
Çocukluğumun; siyah beyaz televizyon dönemlerinde yüzünü en çok gördüğüm birkaç politikacısından biriydi...
Uzun yıllar sonra kanallar arasında dolanırken rastladığım
çocukluğumun ve gençliğimin tanıdık yüzü,
nedenini bilmeden beni o kanala mıhladı...
Arabadan inmesine yardım ediyorlardı...
Çok yaşlanmıştı, dik duramıyordu...
Bir iftar yemeğine katılmak üzere gelmişti oraya...
Yemek yenecek salona tekerlekli sandalyede götürdüler kendisini...
Iftarlar açıldı...
Konuşması için mikrofon kendisine verildiğinde; referandumdan yola çıkarak,
öğrencisi olan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere,
diğer partileri de eleştirmeyi hedef alan konuşmasında kullandığı dille donup kaldım...
Bu siyasetçi Necmettin Erbakan'dı...
Tükürükler saçarak şunları söylüyordu Erbakan:
"AB'ye girmek isteyen CHP ve AKP arasında ne fark vardır?
Gönül gözünüzle bakın, aynılar...
İkisi de AB'ye girmek istiyorlar.
AB nedir? Hristiyan topluluğu.
Müslümanları bırakıp, Hristiyan topluluğuna giriyorsun.
Nedir Hristiyan? Hristiyan nedir?
Su bilmez, temizlik bilmez, banyoya girdiği gibi çıkar, aile yok, namus yok..."
Bu nasıl bir hırstır diye düşündüm önce...
Bütün ömrü boyunca halkının dini duygularını politikasına alet etmiş bir politikacı olmasını
bir yöntem (!) olarak kabul etsem de,
bir ayağı çukurda yaşlı bir adamın neden hala yalanlar ve çarpıtmalarla dolu böylesi bir konuşmaya
gerek duyduğunu anlamam ve hoşgörmem doğrusu benim için bile çok zordu...
Neye? Kime hizmet ederdi bu söylemi?
Hala birkaç oy avlamak mıydı herşeyden önemli olan?
Ektiği düşmanlık tohumlarının vebalinin ne olacağını düşünmek ne zaman gelecekti aklına?
Çocukluğumda, hayatlarında ilk tanıdıkları Ermenilerin bizler olduğunu söyleyen komşularımızın,
bizleri tanıdıktan bir süre sonra şaşkınlıkla;
"Ya bize, sizlerin cok pis olduğu, evinize gelen misafire çayı ikram ederken
içine tükürdüğünüzü söylemişlerdi, halbuki sizler de bizler gibiymişsiniz,
temiz, düzenli.."
Lisede benim Ermeni olduğumu öğrenen sınıf arkadaşlarımdan bazılarının
"A! siz de bizim gibi insanmışsınız!" deyişlerindeki beyin yıkanmışlığının
nereden geldiğini Erbakan'in bu saçma sapan konuşmasıyla bir kez daha anlamıştım...
Bu konuda söylenecek çok şey var ama ben kendisini dinlerken bir kez daha
G. Bernard Shaw'un şu sözünü hatırladım:
"Dünya'da barışı sağlamak isterseniz politikacıları öldürün yeter. Halklar anlaşır."
Bu platform için yazdığım merhaba (http://www.toplumsalyakinlasma.org/)
yazısında söylediğim şeyi yaşama geçirerek yapacağız bu 'yok edişleri'.
"Gündelik yaşam devrimlerimizde", bu tip politikacıların
kendilerini yeniden üretmelerine izin vermeyerek yapacağız...
Onların ölümü bundan olacak...
Bu da bireyin; olaylara ve duyduğu her söze bilinçli bir farkındalıkla,
sorgulayan, araştıran bir yaklaşımla bakmayı öğrenmesiyle mümkün olacaktır diye düsünürüm...
Çok mu zordur?
Evet...
Mümkün müdür?
Evet...
O halde bize düşenleri yapmaya devam edeceğiz...
Yazmaya, anlatmaya devam...
Anjel Dikme
12-9-2010
21:42 Paris
* Matta,BAP5- 9 (Isa'nin dagdaki vaazinden)
http://www.toplumsalyakinlasma.org/
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilCanim benim cok tesekkur ederim yorumun icin...
YanıtlaSilSenin gibi duyarli yureklerle degisecek her sey ben inanirim...
Yalnız değilsiniz:)Sizde bilirsiniz ki ülkemizde bu çirkin yakıştırmalar ve saldırılar yıllar yılı biz Alevi toplumu içinde yapılmış ve yapılmaya devam etmekte,baskılar sonucu ne kendimizi ifade edebildik nede doğru anlaşılmayı becerebildik.Biraz daha zamana ihtiyacımız var galiba.Sevgiyle kalın...
YanıtlaSilkişi karşısındakini kendi gibi bilir ''iki kör bektaşi köfte yemektedir. biri diğerine neden ikişer ikişer yediğini sorar. Nerden anladın deyince karşısındaki: "ben ikişer ikişer yiyorum da ordan bildim" der. böyledir bizim hallerimiz.
Cok tesekur ederim turku...
YanıtlaSilInanin keske sadece yalniz biz olsaydik diyesim geliyor o zaman ne kolay olurdu isimiz.. :)