İnsana Yolculuk

İnsana Yolculuk
www.norradyo.com

4 Temmuz 2010 Pazar

ANJEL DIKME ROPORTAJ:ALFORTVILLE ERMENILERI

Nedir DIYASPORA Dedikleri?



Yillardir duyardim bu sozcugu. 
Turkiye’de iken; sozlu argumanlarda diyaspora sozcugu kullanilirken ,  masa ya da sandalyeden bahsedilir gibiydi.
Ya da;  soyutlastirilmis birer kavram gibi cansiz, ruhsuz, anlami tam da yuklenmemis, oylesine "BIR SEY" den bahsedilir gibi kullanilan bir sozcuktten ibaretti.

 " Diyaspora "  denen 'SEY' in 'INSAN'lardan olustugu gerceginin unutuldugu, unutulmak ve unutturulmak istendigi argumanlar... 
Hem de yeryuzunun, belki de en acili, en kahirli insanlarindan olusan …

"Bir kitap okudum hayatim degisti " cumlesini hatirliyorum.
 Bir kitap ismiydi sanirim. 
Yanlis hatirliyorsam duzeltin lutfen.
 Ben size hayatimi degistiren bir kitaptan degil, ' Degisen hayatlari ' anlatan bir kitaptan soz etmek istiyorum…
Neden degisir hayatlari insanlarin ?
Neden kaybederler tum sahip olduklarini ?
Binlerce yillik emekle olusturduklari kulturel miraslarini,  ekonomik birikimlerini neden birakirlar arkalarinda ?
Kanla, aciyla, gozyasiyla birakirlar ustelik…
Neden?

Ve ; yeniden baslarlar yasamaya.
Asilirlar hayata, inadina !
Iste bunlari anlatan, basit, konusma diliyle yazilmis bir kitap okudum ve  diyasporaya bakan penceremdeki goruntuler degisti…
Paylasmak isterim…
Kitap Alfortville’le ilk gelen Ermenileri anlatiyor…
Kah  aci duyarak, gozlerim yasararak, kah gulerek okudum  oykuleri… Tam bir " Koyden indim sehire " sahneleriydi onumde sergilenen (geldikleri ulkenin dilini bilmemelerinden oturu yasanan komiklikler)…

 Once gemilerle Fransa’nin guney sehirlerinden Marsilya’ya getirilmisler…
Is yok, ev yok, sokaklardalar…
Birileri duymus  "  Paris ‘te is var. "diye…
Alti kisi gelmis Paris ‘e, gitmisler Ermeni Kilisesi’ne (Jean Goujon)…
" Biz geldik, is ariyoruz. " dediklerinde…
Onlara; " Alfortville’e gidin, orda fabrika var ."  cevabi verilir...

VE; boylece baslar Alfortville'deki Ermenilerin hikayesi.
Yil 1923.
Alfortville bir tarla.
 Birkac ev var yalnizca…

"Ne is olursa yaparim" modundaysaniz, hemen is bulursunuz, bilirsiniz bunu…
Fabrikada calismaya basladiktan sonra haber salarlar onlari bekleyenlere; "Gelin buraya." derler, "Bizim koye benziyor burasi." 

Geldikleri,terketmek, arkalarinda birakmak zorunda kaldiklari topraklara, vatana benzeyistir en cok aradiklari...

Alfortville  bir koy…
Alfortville’de bir sey yok…
Degersiz Alfortville…
Bu kimin umurunda "Bizim Koy'e" biraz da olsa benziyor ya, yeter bu...

Baslarlar calismaya. Once "Teneke Palace'i" kurarlar…
Neden " Teneke Palace?"
Kiralamak istedikleri yer, bir ahir gibidir.
 Mal sahibi, " Tamam burayi kiraliyoruz"  dediklerinde ; ' deli bunlar' anlamiyla dolu  bakislarla bakar yuzlerine…
Ama , onlar  ne yaptiklarini, ne yapacaklarini, kendilerini ve ne istediklerini bilerek tutarlar bu yeri…
Kadinlardir pazarligi yapan,  kadinlardir en cok calisan…
Tenekeyle onarirlar damini, her yerini…
Bu nedenle "Tenekeden Saray laridir onlarin…
Gabuyd Hac’in (Mavi Hac)* mekanidir oncelikle…
Okuldur , cematin toplanti mekanidir ayni zamanda…
 Toplantilar, sosyal, kulturel tum aktiviteler burda yapilir…
Sandalyeleri yoktur…Kilise’deki sandalyeler, Pazar ayininden sonra buraya tasinir…
Sandalyeler bir Kilisede , bir Teneke Palas’da hizmet gorur…
Toplanirlar;  once birinin, sonra digerinin evini , hep birlikte insa ederler…
Yasamlari hep bir paylasimdir, yardimlasmadir…
Sanki, unutmuslardir daha dun olanlari.
Neden burda olup, yeniden bir ev, yeniden bir yasam kurma kavgasi icinde olduklarini…
Zaman dusunme vakti degil, calisma vaktidir, bilincsizce bilirler…Bilirken bilmezler…Yasamaktir aslolan…Ve yasarlar…Oncelik ; yasamindir cunku…

Radyo kurulur…Adi radyo Azk’dir…
Merkezi Paris’tedir…Hasmig ve Arsaluys’a (kitabimizin yazari) , radyoda program yapmalari teklif edilir…"Tamam " der Arsaluys "Ama ne anlatacagim ?"
Hasmig ; " Sen Alfortville’lileri iyi taniyorsun, onlarla konus ve bunu anlat " der…
Aklina yatar Arsaluys Sarkisyan’in ve baslar ev ev gezmeye, sormaya, ogrenmeye gecmisi, yasananlari…

Yil 1983’den 1984’e kadar ev ev dolasir…
Ve her sohbetini, o hafta radyodan anlatir…

Gelirler 2007’ye…Fransa’da Ermenistan yilidir…
Yine Hasmig oncu olur " Kitaplassin, anlatilanlar " der…Alfortville Belediyesinin destegiyle yayinlanir kitap…
Okunmasi kolay, fotograflariyla zenginlesmis, benim gibi bes yillik Fransizcasi olan bir okurun bile anlayabilecegi bir dille yazilmis bu sahitlik belgesi cikar ortaya…

' Diyaspora ' dedikleri, tam da bu insanlardir…
" Merci la France, merci la France " diyorlar… "Savaslardan sonra , insana ihtiyaclari olmasaydi bizleri kabul etmezlerdi, ruya gormeyelim " diyen… 
Sokaklarda, elma yiyerek beslenen... 
Hayatta  kalma savasina devam eden. 
Hayvanlarin kalmayacagi; rutubetli, islak yerlerde yasamak zorunda kalan (ki cogu varlikli aile cocuklariydi 1915’den once)" Insanlar toplulugu " demek diyaspora…
Kendi halkindan, Turkiye’li Ermenilerden ,Turkce tek bir kelime duydugunda ofkeden deliye donen, " Siz Turksunuz !" diye saldiran, horgoren bu insanlarin, bugun evlerinde Turkiye televizyonunu izledikleri gercegiyle karsilastiginizda daha bir anliyorsunuz  tepkilerinin kaynagini…(Ozelikle Hrant'in oldurulmesinden sonra bu oranin arttigini gozlemliyorum)
Kisi nefret ettigi insani gormek istemez…
Neden izliyorlar Turkiye televizyonlarini ? 
Ozlem... 
Sevmedigini  ozler mi insan?
Hasret…
Peki insan sevmedigi birseyin hasretini ceker mi?
Merak…
Insan sevdigini mi merak eder  dostlar, yoksa sevmedigini mi?… 
Nefret, asla dogru sozcuk degil inanin, ofkelerinin kaynagini, altinda yatan psikolojik gercegi anliyorsunuz  tum bu gozlemleriniz sonucunda…
Diyaspora dedikleri bu insanlar, hala cok aci cekiyorlar…
Hala ; 1915’in  acilarini dunmus gibi yasiyorlar…
Rahmetli Hrant'in dedigi bir sozu hatirlatmanin tam da zamanidir "Ben kendimi Turk'lerle yasadigim icin sansli sayiyorum " demisti…
Ne cok hakliydi…Nasil da derindi soylediginin anlami...
Neden mi ?
Cunku ; bizler Turkiye’yi , ata topraklarini terketmeyen buyuklerimizin cesaretinin semerisini suruyoruz. 
Biz Turkiye'li Ermeniler, Turkiye’de  1915’den sonra da yasama sansina sahip oldugumuzdan iyilestik...
Ermeni’yi hic tanimayan, on yargili komsularimiza  Ermeni’yi , sanciyla, aciyla, tanitirken iyilestik.
 Ermeni’yi dusman bilen okul arkadaslarimiza,  Ermeni’nin de kendileri gibi  "Insan" oldugunu  gosteren, anlatan bir 'ornek olma' cabasi icindeyken iyilestik…
Ve bizler, ayni ortam icinde yasamis buyuklerimizin, yaslanarak olmesini izledik…
Ofkelerini bile tanimadik...
Sadece hep endise icindeydiler, iflah olmaz bir korku, bizler  ve gelecek kusaklar icin, hepsi bu…
Oysa ki "Diyaspora" dedikleri insanlar toplulugunun ikinci, ucuncu kusagi buyuklerinin cogunun delirerek  olmesini izlemek sansizligini yasamislar…
Bu gercegi ogrendigimde; asirlik aciyi  tum hucrelerimde bir kez daha  hissettim, bir kez daha utandim insan kimligimden...

Insan yaslandiginda, gecmisini hatirlar , gecmisini konusur ve yasar bilirsiniz…
Iste bu 1915 magdurlari, yaslandiklarinda, insan olmanin kacinilmaz sureclerinden olan yasliligi yasarken o gunlerine donmusler ve sanki o gunleri tekrar yasamislar…
Kimi, on yasinda bir cocuk olmus " Geliyorlar ! geliyorlar ! cocuklari saklayin ! " diye haykirarak, yastikla yuzunu orterek, buzulerek, korkuyla, delirerek  can vermis…
Kimi ; gelen askerlerin tecavuzunden korumak icin, oldurmeye kalkmis, esini…
Ve bu insanlarin, cocuklari, torunlari bunlari gorerek buyumus…
Devlet’in inkar politikasi; hayatlarinin gercegini bilen bu 'INSAN'lar icin ne kadar yaralayicidir anlamak cok zor olmasa gerek, duyarli yurekler icin…
Vardigim sonuc; "Diyaspora" dedikleri ; aglayan bir cift goz, aciyla yanan bir yurek, koparildigi topraga ozlemle kanayan bir yurek…
Kokler hala aciyla kaniyor…
Gordugum, nefret degil  dostlar; ACI !…
Hem de cok derin bir aci…
Dort kusak gecmesine ragmen, hala buram buram Anadolu kokan insanlar demek "Diyaspora"…
(Kendilerinin bile farkinda olmadiklari bir gercek  bu diye dusunuyorum…)
Hala kaniyorlar, oluk oluk…
Ve inkar , bu kanamayi hergun biraz daha artiriyor…



KITAPTAN CEVIRISI YAPILMIS BIR MEKTUP

Meslegi porselen dekoratorlugu  olan, siradan bir adam tarafindan yazilmis acik mektuptur.
Pek muhterem Gazete Idarecisi beyefendiye;

Ben, bir 1915 soykirimi kurbaniyim ama yasamim  boyunca asla siddeti dusunmedim.
Kalabalik bir aile idik. Tanri ebeveynlerime bes kiz, iki erkek cocugu ve uc torun vermisti.
Babam muteahitti, onuc (13) iscisini en iyi sekilde yonetirdi, saygin bir insandi.
Kizkardeslerim, bolluk icinde ve annemin sevkatli oksayislari altinda yasiyorlardi.
Cok cekici ve zarif genc kizlar olmuslardi.
Ovguye deger bir egitim almislardi.
1914'de; buyuk kiz kardesim Snorhig'in bir kizi olmustu, esi Turk ordusunda askerdi.
Ikinci kizkardesim Siranus'un iki cocugu vardi. Kocasi, koyumuzun bosaltilmasi sirasinda Turk jandarmalar tarafindan vuruldu.
Ucuncu kizkardesim; 18 yasindaydi, iyi yetismis, egitimli bir gencle nisanliydi, O da Turk ordusunun hizmetinde askerdi.
Dorduncu kizkardesim Seruzar ve besinci kizkardesim Lusadzine okul caginda idiler.
Erkek kardesim Mihranig 6 yasindaydi.
Herkes surgun edilmisti. Ben ise onlardan uzakta, felcli bir buyukannenin basucunda yapayalnizdim.
Rum ve Turklerin karisik yasadigi bir kasabada, dort yildan beri, sevdiklerimden ayrilmis olmanin acisini cekiyordum.
Aclik ve susuzlugu tadiyorduk, Turk cocuklarinin tacizlerine mahsur kaliyorduk.

Bir gun, yasli bir kadin bana yaklasti ve "Oglum savas bitti, biz evimize donecegiz, siz ailenizi yeniden gorebileceksiniz, eger katledilmedilerse " dedi.
Afallamis kaliyorum,katliam sozcugu beni sok ediyor, anlayamiyorum.
"Fakat neden Madame, 6 yasindaki, masum kardesim ne yapti ki?"
"Oglum, O hicbirsey yapmadi, fakat; O hristiyan bir aileden dogdu hepsi bu" dedi.
Gunu gelince, dogdugumuz koyun yolunu tutmustuk.
Zayif dusmustum, cunki savas boyunca gerekli yiyecegi bulamamistik fakat sanki Allah bana bir guc  vermisti, gruptakilerden daha hizli yuruyordum.
Bes gunun sonunda koyumuzun sinirina vardigimizda ; ayaklarim sismisti fakat acilarima aldirmadan evimize dogru kostum.
Babamin insa ettigi haliyle duruyordu, el surulmemisti, dokunulmamisti. Nihayet kapinin onundeyim, fakat ; bizimkileri asla bulamiyacagim gercegiyle 
karsilasmak endisesi; benim kapiyi vurmama engel oluyordu.
Sonunda, bir yurek carpintisi ile caliyorum kapiyi. Merdivenlerin gurultusunu duyuyorum, kapi aciliyor...
Fakat kim bu insanlar, ailem nerede?
Kizkareslerim, taparcasina sevdigim Mihranig?
Kimse konusmuyor, anliyorum ve aglayarak, bir kopek gibi uluyarak; "sevdiklerimin olmadigi bir evi ben ne yapayim" diye  haykirarak kendimi disari atiyorum.
Ve evi, icinde oturan insanlara birakiyorum.

Halkim beni yalniz birakmiyor, etrafimdalar, beni Istanbul'da bir okula yollamayi kararlastiriyorlar.
Kendimi bir Ermeni okulunda buluyorum, ama ne ogretmeni dinleyecek gucu,  ne de okuyacak gucu bulamiyorum.
Surekli ailemden, sevdiklerimden gelecek haberleri bekliyorum. Uc haftanin sonunda tumuyle umudumu yitirmis durumdayim.
Sonsuz acilarimin, iyilestirici tek tesellisi; ogretmenlerimin bana gosterdigi merhamet, ozellikle OCHAGAN...
Sonra Fransizca dilinin yumusakligi, ruhumu   yatistirmaya basladi.
Okulun muduru bana bir defter vermisti.
 Ilk sayfasina katledilen sevdiklerimin adini yazmistim ve her aksam uyumadan once okuyordum.
 Bu benim duamdi.
 Halbuki Istanbul'da yasayan ogrenciler cok neseli idiler.


Bir kac yil gectikten sonra bir gun ogrenecektim ki Turkler koyumuzu yakmislar.
Bu beni hic uzmemisti ama babamin mulklerini, arazilerini dusunuyordum.
Istanbul Baspiskoposu'na (L'Archeveché de Constantinople) bilgileri verdim.
Daha sonra Kemal'in gelmesi ile, bizi Yunanistan'a yolladilar.

1915'den beri, nereye gittiysem; bes kizkardesimin, yegenlerimin, erkek kardesimin ve ebeveynlerimin siluetleri daima gozlerimin onundeydi.
Boylece; buyuk aci icinde , kaygi ve endise icinde yillar gecti.

1915'den beri, gunes benim icin hic parlamadi, ne yilbasim ne bayramim olmadi...
Annemle birlikte olmus olmayi ve  O'nunla gomulmus olmayi isterdim...







                                                                                         Asadur KUYUMCUYAN  
                                         ARSALUYS SARKISYAN
                        Fotograf:SAYAT TOPUZOGULLARI

Bu roportaja konu olan kitap Fransizca yazildi; roportaj Ermenice yapildi ve Turkce kaleme alindi...
Bu bile anlatmiyor mu cok seyi?


Osmanli'nin fetihleri sirasinda, 16. yuzyilda Agn, Ani, Palu gibi  tarihi ermeni sehirlerinden daha batiya kacarlar.
1528'de  goctukleri Bursa'nin bir koyu olan  çengiler  de (Tchenguiller)  bu yeni yerlerden biridir.


Bay Dilsizian, Momdjian; Allaverdian, Narguiledjian ve Nahabédian ; Alfortville'i 1912-1916 yillarinda  kesveden ilk bes Ermenidir. 

Fakat Arfortville'in gercek dogusu;  1923'de calismak icin, ailelerini Marsilya'da birakip geldikleri Paris'te , Jean Goujon Kilisesinden aldiklari  "Alfortville'de fabrika var orda calisabilirsiniz"  bilgisiyle buraya gelen alti çengiler'li ; Gabriel NEDILIAN, Sirun PABOUDJIAN, Sirun MARKARIAN, Mikael ve Takvor BEDROSSIAN  kardesler ve Hampartsoum'la  baslar. (Hampartsoum tek kisidir burada kalmayip, yoluna Guney Amerika'ya kadar devam edecek olan).

 Marsilya'da ipek kozasi imal ederlermis ve Alfortville'e yollarlarmis. 
Ipler Alfortville'e gelirmis.

Bu ipek kozasi imalati durumunun anlasilmasi icin daha eskilere bir goz atmamiz gerekiyor.
Sizlere ; Alfortville'e ilk gelenlerin, Bursa'nin bir koyu olan Cengiler'den (Sen Guler) Fransa'ya goctuklerini soylemistik.
Iste, nufusunun tamami Ermeni olan bu 6-7 bin kisilik  Bursa koyunde halkin gecim kaynagi ipekcilikmis.
Tam bes fabrika varmis.
( Cengiler'le ilgili bir kitapta gordugum, o doneme ait bir fotografta bu fabrika bacalari tek tek sayiliyordu.)
Bu isi yapan aileleri soyle siraliyor Mme. Sarkisyan " Benim ailem, Pabucyan ailesi, Papazyan ailesi, Trayan ailesi, diger isimleri hatirlayamiyorum"

Kitabin bu bolumunden ogrendigimiz onemli bir bilgi de su;
Gomidas Vartabet, onlari dinlemekten,onlarla konusmaktan zevk aldigi icin , koylerine  sik sik ugrarmis.

Iste bu ipek ustalari, 1915'den once urunlerini Marsilya'ya kadar pazarlamislar.
Zenaatkarlari, bankasi,kilisesi,kutuphanesi, tiyatrosu ile son derece gelismis, zengin bir yer oldugunu ogreniyoruz Cengiler'in...

Yuzotuz (130 ) sayfalik bu  kitabi olusturan her hikaye, her yasam oykusu ayri bir  aciya, ayri bir yasamda kalma mucadelesine sahitlik ediyor...
O gunleri yasayanlarin; neden? nasil? "Diyaspora" olduklarinin aci ve gozyasi dolu hikayesini  ilk agizdan ogrenmek can acitiyor...

Kitabin turkce'ye cevrilmesinin,  iki halk arasindaki iletisim koprusunun kurulabilmesi icin gereken empatinin olusturulabilmesine katkisi olacagini  dusunuyorum... 

Mme. Arsaluys Sarkisyan'a;  bu degerli calismasi icin saygim ve sevgimle  harmanlanmis tesekkurlerimi sunuyorum...




Anlatiyor Mme. Sarkisyan;

"Toplantilar once evlerde yapilir, sonra teneke palas'i kurarlar.
Bugunki kilise 1930'da bitirilir.
Mintancan adli biri verir gereken parayi ve yapiminda gencler calisir.

Dersler, Hayahump'ta verilir... 1939' dan 1945'e hayat durur...
Herkes sadece calismayi dusunuyordu...Cunki yasamak gerekiyordu.
1960'dan sonra sosyal hareketler patladi...
Tasnaksutyun ve kizillar cok calisiyordu...
60'a kadar okul ve kilise vardi.
60' dan sonra yavas yavas, bizim kusakla, tarihimizi ogrendik...

Ailemiz savastan cikmisti, savas kusagiydi, hep sustular ve sadece calistilar hayatta kalmak icin...
60-65 den sonra bizim kusak basladi, filimler ve gosteriler yapmaya...
Ve o gunden  sonra, bu gune kadar kimse sesimizi susturamadi...
Ailelerimiz dogal olarak Ermeni irkina mensuptu, oysa biz 'sectik' Ermeni olmayi...
Ermeni kalmayi sectik biz.

Savas bittikten sonra zengin zamani yasadik.
Gercek anlamda  zenginlik degildi ama cok is vardi ve biz mutluyduk.
Bugun ozgurluk var ama mutluluk yok.

Savastan sonra, konfeksiyon isinde calisti Ermeniler, cok is vardi. Bugun is yok.."

Saatler suren soylesimizin bazi bolumlerini atlayarak geciyorum. 
Bunlarin; ozelikle MCA'nin kurulusu ve daha sonra bu cati altinda gerceklestirilen, kulturel calismalarin , 
toplumunun en verimli, en caliskan hakki odenemez emektarlarindan 
sevgili Hasmig Nadirian-Kévonian'i da anlatacak, derinlemesine islenmesi gereken , basli basina  konular olduguna inandigimdan...

"Size son bir soru sormak istiyorum" dedim "Hrant'in oldurulusu hakkinda ne dusunuyorsunuz?"
Derin bir nefes aldi, daha cok yuzyillik acinin ice cekilmesi gibiydi bu nefes alis...

"Hrant Dink...
Cok uzulduk...
Ne zaman anlayacaklar, bilmiyorum.
Ne zaman anlayacaklar? 
Sonu var mi bunun?
Halk bir gun anlarsa belki birseyler degisebilir...
Biz de yorulduk...
Hic durmadan anlatmaya calismak olanlari...
Butun hayatimiz gecti bununla...
Yeter artik! 
Bizler icin cok zor...
Bitsin artik...Biz de istiyoruz sayfa donsun...
Babamin mamasi son gunlerinde aklini yitirdi ve butun hayatini yeniden yasadi...
Butun kardeslerinin adini verdi babama, kardesi saniyordu O'nu...
Ve; "Cocuklari saklayin! Geliyorlar! Geliyorlar!" diyerek oldu...Unutabilir misin bunu?

Affetmek icin, af dilemek gerek oncelikle...
Tanri bile af dilemeden affetmiyor...
Affetsem de unutamam gorduklerimi.

Bir gun once anlamalilar... Sadece bizim icin degil; kendileri icin de anlamalilar artik..."

Buraya; kitabin 22. sayfasindan bir alinti yapmak isterim ...

"Istanbul'da,  Hacadur, Lusine'nin babasi, askerler 1915'de kendisini goturmeye geldiklerinde bir Turk arkadasi tarafindan saklanir ve yasami kurtarilir.
Zamani gelip, ortalik durulunca, hayatini kurtardigi arkadasini yurt disina yolcularken gozyaslari icinde sunlari soyler yasli adam:
Sizler icin agliyorum Ermeniler cunku;  ben sizleri cok seviyorum ama sizsiz  ne olacagiz diye, en cok biz Turkler icin agliyorum."



"Zamaninda; kizlar kucuk yasta calismaya baslardi ama ben ogretmenimin ogudune uyup bir yil fazla okudum. Bu bir yil bana ilerde ogretmenlik yapma imkani sagladi. Emekli olana kadar da meslegimi yaptim."
O'nu tanimama vesile olan meslegine nasil basladigini bu sozlerle anlatiyor Mme. Sarkisyan. Benim de ilk fransizca ogretmenim oldu Paris'te. 2002 yilinda basladigim aksam kursunda ogretmenim olarak girdi hayatima. 
   
Isil isil, insan insan bakan mavi gozleri, kisiyi sevgiyle sarmalandigi hissiyle bulusturmaya yetiyor. Konustugu konu her ne olursa olsun; inanarak, samimiyetle,  beden dilini de katarak kendini ifade edisi, O'nu her dinleyip izledigimde bana; 'Buram buram Anadolu kokuyor' dedirtmistir. 
Varligiyla bulundugu ortami zenginlestiren, mutevazi kisiligiyle, her zaman ornek alinasi bir sembol, tanimaktan onur duydugum bir sahsiyet...Arsaluys Sarkisyan.
Bu roportaji yaparken tek amacim, yuzyillik aciya son verebilmemiz icin ihtiyac duydugumuz tek seye ; EMPATI'ye biraz olsun vesile olabilmekti...
Tarih diye adlandirilan su eski , kuf kokan kitabi iyi okudugunuzda,  "halklarin dusmanligi "gibi bir kavramin olmadigi gercegiyle bulusuyorsunuz...
Yasananlarin,yasamak zorunda birakildiklarimizin tumunun, egolarinin esiri bireylerin; iktidar hirslarinin tatmini ile egolarinin doyurulmasi cabalarinin dogurdugu sonuclar oldugunu gorebiliyorsunuz.
1915' i bire bir yasamis buyuklerimizden hep duydugumuz o cumleyle bitirmek istiyorum, son soz onlarin olsun: "GITSIN O GUNLER BIR DAHA GELMESIN, ALLAH  DUSMANIMA DAHI YASATMASIN"...

ARSALUYS SARKISYAN'IN BIYOGRAFISI:

23.12.1943'de Crèteil'de dogar. (Paris )

Babasi; Garbis Pabucyan (  Dogum yeri  Konya- ),
Mamasi Luiz Dervartaryan (1924 Fumel/Fransa).

1957-58 okul

1965    Harutyun Sarkisyan ile evlenir.

1967    Gabuyd Hacuhi olur

1968    ilk cocugu Vartan Sarkisyan  dogar

1969    ikinci cocugu Varujan Sarkisyan'in dogumu

1969     MCA' yi kurarlar (Maison Culture Arménien)

Ocak-1970 resmi acilis gerceklesir.

1976'da  Yapinin insasi biter.


Emekliliginden sonra da halkina hizmetlerine devam etmektedir.

Bir yandan; Gabuyd Hacuhi olarak calismalarina devam ederken, diger yandan da
           
MCA'da (Maison Culture Armenienne)  Ermenice ogrenmek isteyenler icin duzenlenen kurslarda ogretmenlik gorevini surdurmektedir...

Mme. Sarkisyan'in kitabina attigi imzadir:
 "Nerden geldigimizi bilmek; kim oldugumuzu ve nereye gittigimizi anlamamizi saglar"
                                                             Arsaluys Sarkisyan
                                                            22 / 3 / 2007 - Paris
    à Angèle;
Savoir d'où l'on vient, permet de comprendre qui l'on est et où l'on va... 
                                                    Bien affectueusement
                                                        
                                                       Arsaluys  
"Nerden geldigimizi bilmek; bizim kim oldugumuzu ve  nereye gidecegimizi anlamamiza olanak saglar..."



1 yorum:

  1. Sevgili Angel,
    Keşke mail adresinizi bilebilse idim, size oraya yazmak tercihim olurdu. Yazdıklarımı blogunuzda yaynlamayın, sizi de rahatsız edecektir. En azından bu yazıyı okuyan insanları. Kimseye rahatsızlık vermek istemiyorum.............. Blog yazılarınızın bir kısmına bakabildim. Tarih geçmiş zaman olaylarını anlatır, zamanın şartları içinde insanların uğradığı haksızlıkları. Toplumların haklılıkları kendincedir, görecelidir toplumsal çıkarları üzerinden değerlendirilir. Oysa birey toplumların bu menfaat arzularında iradesi dışında olaylara sürüklenen varlıktır. Ve bir insan doğduğunda kendsini seçmediği ebeveynler, seçmediği bir toplum, seçme şansı olmadığı bir kültür ve din içinde bulur. Oysa insan olarak doğarız hepimiz; Ermeni, Fransız, İngiliz ve herhangi bir başka milletten değil.. Kimseye tarih dersi vermek asla haddim değil, fakat acıların karşılıklı olduğu bir coğrafyanın insanlarıyız. Tek bir acıdan değil, karşılıklı acılardan söz etmeliyiz.... Ben kendimi seçmediğim bir toplum ve din içinde buldum. İçine doğduğum toplumun zaman içinde tarihini öğrendim, kültürel birikimleriyle donandım ama asla insan olarak doğduğumu unutmadım. 1956 doğumluyum. Dünyanın herhangi bir kıtasında doğabilirdim, ilahi güç beni isteğim dışı Asya ile Avrupa arasında köprü olan bu topraklara üflemiş. Sizden tek fark beni sizin tepki duyduğunuz toplumun ferdi olarak var etmiş. Bunun suç ve vebali atalarımdan bana miras değildir, çünkü beni yaratan Tanrı'nın iradesidir bu !.. Tarih ve geçmiş üzerinden konuşmak istemiyorum. Yaşadığım toplumun acılarından söz etmeyi istemiyorum. Geçmişe sarılarak gelecek inşa edilmez çünkü ! Olsa olsa geçmişin hatalarını tekrarlamamak kaydıyla geleceğe yürüyebileceğimiz insani değer dersleri çıkartılabilir oradan, yeni kin ve kan davaları üretilmeden.. Sevgiler, selamlar

    YanıtlaSil